2014 yılının sonuna yaklaştığımız bu günlerde içimizde ayrı bir heyecan var. Hüznüyle, sevinciyle geride bırakacağımız 2014 yılının anıları ve yeni umutlarla beklediğimiz 2015 yılının şimdiden yaşadığımız mutluluğu. Ne diyordu şarkıda? “günün günden güzel olsun…” bizim de temennimiz bu, yarınımız dünden güzel olsun.
2015 yılına yaklaştığımız bu günlerde malumunuz seçim atmosferine de yavaş yavaş giriyoruz. Partilerin adayları, adayların adayları, büyüklerin adayları, gönlümüzdeki adaylar… herkesin eteğindeki taşları yavaş yavaş dökülmeye başlıyor.
Geçtiğimiz günlerde basına ardı ardına (!) iki yazı düştü. Akabinde de bir diğeri onların ardından geldi. Basıp bastıranlarla ne yana basacağı belli olmayan arkadaşlar peş peşe yazmışlar. Aday belirlemişler, öne çıkanları paçasından çekmişler (zaten bu klasik Karabük hastalığıdır) yenilen pehlivanları yeniden meydana davet etmişler, siyaseti kendilerince tasarlamışlar.
Bir diğeri de ne hikmetse ya da neyin çabasıysa almış kalemi eline basmış tetiğe. Beyin cerrahlığından, kasaba esnaflığına kadar yazmış da yazmış. Beyler neyin telaşesi bu? Övdüğünüz ya da yerdiğiniz insanlar bu kadar işi yapabildiğine göre herhalde kendileri bu konuda üç beş kelam ederler. Hele bir durun bakalım. Fazla heyecan kalbe iyi gelmez, daha seçime çok var, siz bu hızla giderseniz yorulur, hasta düşersiniz.
Aslında biz bu hamleleri bekliyorduk, kimden bekliyorduk? Tabi ki aday adaylarından bekliyorduk. Çünkü siyasetin doğası gereği böyle dönemlerde birçok aday adayı boy gösterir, elbette bunların tamamı iktidar partisinden yana olurlar. Bu aday adaylarının önemli bir kısmı bürokratik ikbal peşinde koşan memurlar olur, zaten onların bir kısmını yerel seçimlerde görmüştük. Bu arkadaşlar basında boy göstermek için yarış içinde olacaklar ancak ilginç olan bu arkadaşlardan önce bizim basındakilerin sahne almış olmalarıdır.
Neyse deyip geçelim, çok anlamadık (!) yakında kokusu çıkar, görürüz Hanya’yı, Konya’yı, Eflani’yi, Aracı…
Hadi bunu anlamadık ama anladığımız bir şey var ki o da herkes anladığı, ehil olduğu işi yapmalı. İş layık olana verilmeli yani liyakat esas olmalı. Bürokrat önce işini yapmalı, koltuğunu siyasi ikbal için, siyaseti bürokratik ikbal için kullanmamalı, yaptığı işlerde başarılı olursa zaten gideceği yere halk onu götürür. Siyasetçi de siyasetini yapmalı, siyaset üretmeli, yatırım-yatırımcı getirmeli, gelecek olanların yolunu açmalı, bürokratta bu işleri mevzuatına göre uygulamalı. Bürokrat siyaset yaparsa, siyasetçi bürokratlığa soyunursa bu memleket bundan fayda görmez, görmüyor da zaten.
Herkes işini yaparken basında işini yapmalı, bildiğini, duyduğunu teyit ederek kamuoyu ile paylaşmalı. Kalemine sağlam sarılmalı özellikle de böyle seçim zamanlarında…
Kalem onu tutan el ile ayrılmaz ikilidir. Açık artırmaya çıktımı, el, kalemin ardından gider, onun ardından gövde gider en son gidecek yer de en arkadaki organdır, dikkatli olmak lazım.
Yeni yılın, yeni seçimlerin, yeni umutlarla ülkemize, milletimize ve şehrimize hayırlı olmasını temenni ederim.
Kalın sağlıcakla…