Karabük Kamu Hastaneleri Genel Sekreterliğinin kurulması ile birlikte Bartın’dan Karabük’e görevlendirilmesi yapılan Dr.Seyfettin Kalay ve yardımcılarının da Karabük’te ki ikamet etmedikleri gündemi sürekli meşgul eden konular arasında yer aldı ve almaya da devam ediyor.
Yerel seçimler döneminde Dr.Seyfettin Kalay’ın Bartın’da AK Parti’den Belediye Başkanlığı adaylığı için istifa etmesinin ardından uzaktan kumandalı yönetim biçimine son verilmiş gibi görünse de sorumlu vekili de çantalı yönetimin bir devamı olmuştu.
Keyfe görev geliver gidiver misali, bu muhteremler ay içerisinde Karabük’te kaldığı gün sayısı bir elin on parmağını geçmez.
Şimdi bu muhteremin Karabük’e ne kadar faydası olur.
Nüfus kalabalığından başka hiçbir işe yaramadığı kesin.
VE KAYIP MUTEMED!
Karabük Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesinde yaşanan skandalın ardından kayıplara karışan hastane Mutemedi H.K.’nın kayıp hali devam ederken bakanlık müfettişlerinin bayram sonunda daha kapsamlı bir şekilde hesapları kontrol edeceği bilgisi alındı.
Kayıp mutemed hakkında savcılığa suç duyurusunda bulunması ile birlikte bayram sonrası hastanenin içi müfettişten geçilmeyecek gibi görünüyor. İncelemelerinin başlaması ile birlikte soruşturmanın selahiyeti açısından hastanede görevli üst düzey yöneticilerinin de açığa alınacağı muhtemel görünüyor. Bu olayın nerelere kadar ineceği de büyük bir soru işareti.
MİLLİ EĞİTİM TAM BİR ÇİFTLİK!
Siyasiler tarafından da bu güne kadar misafir idareciler konusunda hiçbir tasarruf kullanılmaması yarınlara büyük gölgeler düşürüyor. Çantalı idarecilik sistemi Karabük’te hala devam ediyor.
Sendikal ayrımcılığın en üst seviyede yaşandığı Karabük’te Milli Eğitim Müdürlüğü ve Hastaneler Genel Sekreterliğinde idari mekanizmadaki sıkıntıyı her geçen gün artırıyor.
Milli Eğitim Müdürlüğü demişken geçtiğimiz günlerde Müdür Yardımcılarının rotasyona girmesinin ardından yine aynı isimler üzerindeki ısrarcı tavırlara pek anlam verilmiyor. “Karabük’te idarecilik yapabilecek kapasitede hiç mi eğitimci yok!” sorusu da akla gelmiyor değil hani.
Milli Eğitim bu birkaç ismin çiftliği haline gelmiş durumda ve şehrin mülki amiri de bu duruma çanak tutmaya devam ediyor.
Özellikle İsmail Gürpınar’ın Karabük’ten ayrılmasındaki en büyük etkenin mülki amirin baskılarından olduğu iddiaları da bu durumu doğruluyor gibi.
Yine bu idari boşluk içinde bu çiftliğin kahyası hiç boş durmamış kadrosunu kendi kafasına göre tamamlayarak mülki amirine imzaya sunmuş ve görevini layıkıyla yerine getirmiştir.
Amir ne mi yapmış?
Karabük’e geldiği günden bu güne hiçbir faaliyette göremediğimiz şehrin mülki amiri, önüne gelen normal bir evrağı bile imzalamamak için imtina gösterirken kahya’nın bir dediğini iki etmeyerek hiç vakit kaybetmeden basmış imzayı.
Tabi ki bunların hepsi iddiadan ibaret.
Sanki bilim kurgu filmlerini andırıyor gibi.
Siyasetin bu durum karşısındaki sessizliği de kahya’nın önünü bir o kadar da açıyor.
Yeni bir kan değişimine giren iktidar partisinin il yönetimi işe çok hızlı bir giriş yaparak dikkatleri üzerine çekmiş ama bu sendikal durumlar karşısında sessizlik içine bürünmüş.
Büyük adam-mış bu kahya!
Önceden cemaatçi olmak yetiyordu, şimdi vakıf’tan ol yeter mantığı!
Devrin birinde ünlü mü ünlü bir çiftlikte ince sesli ,kapkara kaşlı gözleri fıldır fıldır bir kahya yaşarmış. Veli nimeti ağasına ve avanesine öylesine bağlı görünürmüş ki sebeplenmesi kesilmesin, adam olmadığını kimse anlamasın diye bunlardan birisi kahyaya eğil dese emir telakki eder anında domalırmış! Bir sabah ağa kahyasını da yanına alıp şehre gitmek için yola çıkmış. Ağa atlı kahya yaya epey yol almışlar, şehre yaklaşırken ağanın aklına bi muziplik gelmiş, Kahyaya: “Kahya demiş sen epey yoruldun şu yolda gördüğün b..ku yersen ata dönüşte sen binersin ben de çiftliğe yaya girerim” Kahya ık mık etmiş ama ağa yaya kendisi at sırtında çiftliğe gireceğini düşününce avuçlamış b..ku afiyetle yemiş. Ağa da sözünü tutmuş tabi .Şehirden çıkıp çiftliğe doğru yola çıkınca kahya atlı ağa yaya başlamışlar yol almaya, Epeyce yol alıp çiftliğe doğru yaklaşmaya başlayınca ağanın sıkıntısını anlamış kahya, hemen durup ağasına: ” ağam demiş ben doyasıya yedim ama şu kenardaki b..ktan az bir şey yersen sen ata bin ben yine yürürüm” demiş. Ağa şöyle bir bakmış sağa sola kimse yok ortalarda eğilmiş bir miktar b..ku afiyetle yemiş ve tekrar ata binmişler çiftliğin önüne kadar gelmişler. At dan inmeden önce ağa dönmüş kahyaya: “Ulan kahya demiş sabah çiftlikten çıktığımızda ben atın sırtında sen yerde yürüyordun, akşam döndüğümüz de ben yine atın sırtındayım sen yine yayasın. Peki o zaman biz boku neden yedik?” Ne demeli ki:”Ehl-i necaset olanın teknesi kemreliktir.”!!!